Günümüzde pek çok insan istemediği bir işte çalışmakta ve istediğinden çok farklı bir yaşam sürdürmek zorundadır. Bugün abim İsmail Küçük’ün bu konu üzerine yaşanmış bir olaydan esinlenilerek yazdığı ve benim düzenlediğim bir hikaye ile karşınızdayız. İyi okumalar dilerim…
Giriş
Boş bir zamanımda Pazartesi gününü neden sevmediğime dair 86 maddelik bir liste oluşturduğumu hatırlıyorum. Yine bir Pazartesi sabahına uyanmıştım. Ancak uzun zamandır beklediğim konserin bu hafta olması güne görece daha az nefret duygusu ile başlamamı sağladı. Serviste konserde çalacak şarkıları dinlerken bu konserin benim için ne kadar önemli olduğunu düşünüyordum. Her şey sekiz ay önce başlamıştı…
Birinci kısım
Yine nefret ettiğim Pazartesi günlerinden bir tanesiydi. Binlerce kez tekrar tekrar yaptığım işleri yeniden yapmak için ofise giderken kulaklıklarımla klasik müzik dinliyordum. O günlerde klasik müziğe olan ilgim oldukça artmıştı. Beni hayatın monotonluğundan uzaklaştıran bu şarkıları artık canlı dinlemek istiyordum. Bu nedenle servis kırmızı ışıkta beklerken reklam panosunda gördüğüm Evgeny Grinko konseri heyecanlanmama neden oldu. Hemen telefonumu çıkartarak üç ay sonra yapılacak bu konser için bir bilet satın aldım.
Konser tarihi yaklaştıkça heyecanım artıyordu. Yeni oluşturduğum çalma listesini her fırsatta dinleyerek konsere hazırlanıyordum. Ne derler bilirsiniz, “Şarkılarını bilmediğin konsere gitmek, tek başına mangala gitmeye benzer.” Yani karnın doyar ama eğlenemezsin. Yine bu listeyi dinlerken ekranıma düşen bir e-posta bildirimi hayallerimin yıkılmasına neden oldu. Konser mekanında bir değişiklik yapılmıştı ve yeni mekan sadece taksi ile gidebileceğim bir yerdeydi. Bu da konser biletinin yaklaşık dört katı ekstra masraf anlamına geliyordu.
Bu durumda iki seçeneğim vardı. Ya başka bir konser arayarak tüm bu hazırlık sürecini yeniden yaşayacaktım ya da Grinko’nun yaklaşık üç ay sonraki konserini bekleyecektim. Grinko konseri için vazgeçemeyeceğim kadar fazla yatırım yapmıştım. Bu nedenle bir süre daha bekleyerek yatırımlarımın karşılığını alacağım seçeneği tercih etmeye karar verdim. Not: YTD.
O duyguyu ilk defa bu tercihi yaptığım sırada fark ettiğimi hatırlıyorum. Kontrolün sizin elinde olmadığında hissettiğiniz o tuhaf duygu. Bunu arkadaş ortamında bir karar verilirken azınlık olan tarafta olduğunda hissedebilirsiniz. Ya da üniversitede dersin saatini değiştirmek için hocayı zorla ikna etmişken bir öğrencinin “hocam o saat benim için uygun değil” dediğinde tüm sınıfın hissettiği duygu. Hayatımızın ne kadarı gerçekten kontrolümüz altındaydı? Kendi başına bir konsere gitmek gibi ufak bir kontrol alanı olmalıydı, değil mi? Bunları düşünmemi sağlayan üç ay sonra yaşadıklarım olmuştu…
İkinci kısım
Cuma günü öğleden sonraları en sevdiğim mesai saatleridir. Bu saatlerde herkesin üzerinde haftanın yorgunluğu vardır ve kimse yeni bir işe başlamak istemez. Bende bu keyifli zamanlarda haftaya Salı günü olan konser için günümü planlıyordum. Mesai çıkışında güzel bir yemek yemek için merkeze geçecektim. Sonrasında ise konsere geçmeden önce üniversiteden bir arkadaşım ile kahve içecektim. Ancak saat tam 16.43’te çalan o acı ses tüm planlarımı alt üst etti. Tahmin edebileceğiniz gibi planlarımın altı üstünden çok daha kötüydü. Önümüzdeki hafta için şehir dışına görevlendirilmiştim. Hayat bana “Ne işin var klasik müzik konserinde?” diye bir mesaj gönderiyordu adeta. Salı günü olduğunda konserde olmam gereken zamanda iş arkadaşlarım ile yolculuk yapıyordum. Bu sırada aramızda coğrafi olarak ülkenin en batısında yaşamış kişinin arabada çalan şarkıya zılgıt ile eşlik etmeye başlaması tam olarak böyle düşünmemi sağladı. Sonuç olarak, ne istediğim yemeği yiyebilmiştim, ne arkadaşımla görüşebilmiştim, ne de istediğim şarkıyı dinleyebilmiştim.
Üçüncü kısım
Bu durum artık bir savaşa dönüşmüştü. Evgeny Grinko konserine gitmek benim için hayatımın kontrolünün elimde olduğunun bir göstergesiydi adeta. Bende bu savaşı bir üst seviyeye taşımaya karar verdim. Hemen telefonumu alarak en yakın konser tarihlerini araştırmaya başladım. En uygun seçenek iki ay sonraydı. Komşu şehirde olan bu konsere hızlı tren ile gidebilirdim. Artık işimi şansa bırakamazdım. Konser ve yolculuk için gerekli tüm biletleri aldım. İş konusunda da bir sorun çıkmaması için konser haftası yıllık iznimi kullanmaya karar verdim. Evet artık konsere gitmemi engelleyecek hiçbir şey kalmamıştı. Yani ben öyle zannediyordum.
Klasik müzik konserine gitme planının üçüncü raunduna gelmiştik. Size, Çarşamba akşamı konser alanına sorunsuz bir şekilde gittiğimi, salonun atmosferi ve hayatımın kontrolün ele almış olmanın duygusu ile keyifli bir zaman geçirdiğimi söylemek isterdim. Ancak bu hikaye Çin’de yarasadan insana bulaşan bir virüsün tüm dünyaya yayılması ve konsere iki gün kala İç İşleri Bakanlığının tüm etkinlikleri iptal etmesi ile sona erdi. Yani bırakın konsere gitmeyi artık markete dahi gidemeyecek duruma gelmiştim. Savaş bitmişti ya da hiç başlamamıştı mı demeliyiz?