Sıradan Bir Gün

Rick and Morty dizisini izleyenler Rick’in kullandığı Portal Gun’ı biliyordur. İzlemeyenler için bu silah uzay-zamanda farklı bir konuma portal açarak seyahat edebilmemizi sağlamaktadır. Birkaç hafta önce dostum Aykut’un Youtube kanalında bu silah ile ilgili bir videoya denk geldim. Bu videoda lise öğrencilerinin Portal Gun ile uzak galaksileri keşfettikleri güzel hikayeler yer alıyordu. Videoyu izledikten sonra neden ben de bu konuda bir şeyler yazmıyorum diye düşündüm. Yazmamak için bir sebep bulamadığımdan dolayı şuan buradayız. Yazıya geçmeden önce yorumları ve önerileri ile hikayenin şekillenmesinde bana yardımcı olan Lale Çakmak’a teşekkürü bir borç bilirim. 🙂

Sıradan bir güne uyanmıştım. Her zamanki gibi kahvaltı yapmadan güne hazırladım. Dışarı çıkmak için kapıyı açtığımda kapımın önüne bırakılan bir paket beni engelledi. Kutu üzerinde herhangi bir şey yazmıyordu ve hatırladığım kadarıyla bir sipariş vermemiştim. Merakıma yenik düşerek dışarı çıkmaktan vazgeçtim ve kutu ile içeri geçtim.

Kutunun içinden üzerinde yeşil bir tüp olan oldukça garip bir silah ve bir küçük kağıt parçası vardı. Kağıtta “Beyaz tavşanı takip et!” yazıyordu. Biri benimle dalga geçiyor olmalıydı ama Matrix göndermesi hoşuma gitti. Silahı biraz inceledikten sonra dikkatli bir şekilde tetiğe bastım. Açılan portalın yeşil ışığı odamı aydınlattığında bunun basit bir şaka olmadığını anlamıştım. Gerçekten bu silah başka yere açılan bir kapı oluşturmuş olabilir miydi? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı. Öncelikle masada duran karton kutuyu portaldan geçirdim. Kutuda herhangi bir hasar oluşmamıştı. Evet görünürde beyaz tavşan olmasa bile odamın ortasındaki bu tavşan deliğinden geçme vaktim gelmişti. Portalın diğer tarafındaki bilinmezliğin neden olduğu korkuyu bastırarak portaldan ilk önce sol elimi geçirdim. Böyle durumlarda sağ elimi kullandığım için feda edebileceğim en mantıklı organımın sol elim olduğunu yıllar önce düşünmüştüm.

Portalın diğer tarafı hafif soğuktu ve yağmur gibi bir şey yağıyordu. Her bir damla canımı hafif acıtsa da katlanamayacak bir acı değildi. Her ihtimale karşı vücudumun herhangi bir yeri açıkta kalmayacak şekilde eldiven ve kıyafetlerimi giydim. Portalın diğer tarafında inanılmaz bir manzara beni bekliyordu. Gökyüzü ufukta kırmızıya yakın ufuktan uzaklaştıkça turuncu rengini alıyordu. Ben etrafın büyüsüne kapıldığın sırada portal kapandı. O anda geriye asla dönemeyeceğimi düşünerek ufak bir kriz geçirsem de bir şekilde portal gun’a (evet silaha bu ismi verdim) güvenerek etrafı gezmeye başladım. Yüksek yerçekimi hareketlerimin yavaşlamasına neden olmuştu. Biraz ilerledikten sonra ağaca benzeyen bir şeyin altında dinlenmeye karar verdim. Tam o esnada etrafımı küçük koyu yeşil derisi olan varlıklar sardı. Büyük kemerli burunları vardı ve bana “Otostopçunun Galaksi Rehberi” kitabındaki vogonları anımsattığı için onlara bu ismi vermeye karar verdim. Vogonlar meraklı gözlerle beni izliyorlardı. Ben “Arrival” filminden edindiğim bilgiler dahilinde iletişim kurmaya çalıştım ancak herhangi bir karşılık alamadım. Ya benim algılayamadığım bir yöntemle iletişim kuruyorlardı ya da zeki bir varlık değillerdi. Yeterince dinledikten ve vogonlarla iletişim kuramayacağıma emin olduktan sonra gezintime devam etmeye karar verdim. Yaklaşık 2 km yürüdükten sonra küçük bir şelale ile karşılaştım. Yer çekiminin fazla olması nedeniyle şelalenin döküldüğü yerde çok derin bir çukur oluşmuştur ve akan sıvı suya göre daha yoğundu. Tabii ki sudan içmedim ancak yüksek yer çekimi etkisinde yaptığım gezinti susamama ve acıkmama neden olmuştu. Artık geri dönmem gerektiğini düşünmeye başladım. Uzun incelemeler sonunda portal gun’ın son konuma geri dön seçeneğini buldum. Tabii ki yine deneme için ilk sol elimi portaldan geçirdim. Herhangi bir anormallik yoktu ancak portaldan geçtiğimde kendi evimin önündeydim. Otobüs durağının tabelasında gördüğüm kadarıyla saat 06.00’dı.

Henüz portaldan geçmediğim zamana geri dönmüştüm. Yani şu an bu evrende iki tane ben vardı. Bir şekilde diğer benden kurtulmam gerekiyordu. Düşündüm, düşündüm… Sonunda portal gun’ı ona göndermeye karar verdim. Böylelikle o merakına yenik düşecek ve portaldan geçecek, ben de hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Biliyorum bu bir paradoks oluşturuyor ama işe yaradığı sürece kimin umurunda. Hemen bulduğum küçük bir kutuya silahı koydum. Tabii ki küçük notu da eklemem gerekiyordu. Böylelikle kendimi özel hissedecek ve bilinmezliğin neden olduğu korkuyu yenebilecektim. Düşününce buna kandığıma inanamıyorum ne kadar aptalım. Aslında aynı zamanda kendimi kandırdığım için de zeki oluyorum. Neyse vakit kaybetmeden kutuyu kapının önüne koydum. Yaklaşık 2 saat sonra diğer ben kapıyı açıp kutuyla karşılaştı. Kutuyla içeri geçti ve dışarıdan göründüğü kadarıyla her şey planladığım gibi gitmişti. Ya da benim portaldan geçmemi sağlayan diğer benin planladığı gibi mi demeliyim? Her neyse! Daha fazla düşünmeden evime girdim. Etrafa baktığımda askıda şu an üzerimde olan kırmızı poları gördüm. Diğer ben kırmızı polar yerine mavi hırkayı giymiş olmalı. Bu durumda iki tane kırmız polarım olmuş oldu. Her ihtimale karşı onları farklı dolaplara koymaya karar verdim. Umarım polar karşılaşması nedeniyle evreni yok etmem.

“Sıradan Bir Gün” için 2 yanıt

  1. Asıl ben teşekkür ederim Mehmet Ali, bu küçük bilimkurgu serüvenini okumak keyifli 🤓 zihnine sağlık. Bu hikayelerin devamı mı gelse acaba?

    1. Merhaba Lale, yazıda da belirttiğim gibi önerilerin sayesinde hikaye daha güzel bir hal aldı. Yine desteğin ile devamı da gelebilir tabii ki neden olmasın 😊

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir